27 Nisan 2012 Cuma

Yeni Bir Yaşama Başlamanın En İyi Yolları Hürriyet Emlak Gazetesi'nde!

Konu gayrimenkul olduğunda nerden başlayacağınızı bilemiyorsanız, artık tüm sorunlarınızı yanıtlayacak bir kaynağınız var.

Konut projelerinden yatırım fırsatlarına, kentsel dönüşüm planlarından konut kredilerine kadar emlak sektörüyle ilgili bilmek istediğiniz herşey her Pazar yeni Hürriyet Emlak Gazetesi Yeni Bir Yaşamda...

Haftanın son günü, YENİ BİR YAŞAM’ın ilk günü.



Bir bumads advertorial içeriğidir.

Yanındakinin Poposunun Büyük Olması Sizin Poponuzu Küçültmez

İş yerine sürünerek gidiyorum dedim ya, biraz da bunda iş yerindekilerin etkisi var. Resmen hepsi birbirinin kuyusunu kazıyor. Sessiz kaldıkça anlamsızca daha da üstüme geliyorlar, la havle deyip işe güce odaklanıyorum, üzerime düşenin fazlasıyla sabır gösteriyorum ama yok. İlla ki götlerinden laf uyduracaklar.

Geçen gün toplantımız vardı, toplantıda olağan şeyler konuşuldu, farklı bir muhabbet bile dönmedi, çıktık odalara. Derken, bizim şef geldi. İşte, patron ona güüüüya benim ve benle aynı zamanda işe başlayan hatunun işe güce özen göstermediğini ima eden şeyler söylemiş. Şööyle baktım, gerisini dinlemedim bile. O sırada rapor yazıyordum, rapora odaklandım. Ama sinirden yanak içlerimi kemirdim, karşımda oturan Cancan iş arkadaşım da gözüme baktı, kafasını salladı.

Sevdiceğim keşke susmasaydın dedi ama patlarsam fena olurdu. Hatunun götünden sıktığı o kadar açıktı ki, çünkü ay ay üstüne ayın elemanı seçilen, yıllardır kırılamayan kotaları aşan benim. Tek kelime etmeden, diğer kızın suratına baktım, şaşkınlık ifadesi ve sinir: zirvede! şeklini görünce daha bir relax olayım dedim.

Ama o kadar zoruma gitti ki, haksız yere sırf egosu için uydurdu lafı. İş çıkışı Cancan'la yürüdük, moralin neden bozuk'tan girdi, sonra biiii açtı ağzını, anlattı da anlattı. Meğersem şef her gelene aynısını yaparmış, bunu da kendince ezmeye çalışmış ama ben heee dedim, sustu dedi. Cancan sessizdir, aramız iyidir ama kendisini ailesine ve ilişkisine adadığı için, biraz daha mesafelidir. Onun böyle davranması, kendimi daha iyi hissettirdi. Sonra, Sevdiceğim'in güzel yüzünü görünce dayanamadım, yol ortasında ağladım.

Ertesi gün işe gittim, herkes neden sessiz olduğumu sordu, ben de migren atağı geçiriyorum dedim, Allah'tan ki bahaneler için yeteri kadar kronik hastalığım var. Diğer hatun geldi, baktım bizim şef'le 40 yıllık kanka. Sanki dün milletin içinde lafı yiyen kendisi değil. Dedim dur bakalım n'olacak. Terasta oturmuş kahve:deniz:sakinlik dinlerken, bu hatun geldi, işte dün durduk yere kendisine yapılan haksızlığı falan anlattı, ben de e haklısın, falan dedim. Netice de ben kendime yapılan haksızlık konusunda haklıydım, bir insan evladından beklenmeyecek kadar yoğunum.

Derken, ne kadar safım laaaan diye yeniden yeniden kendime küfrettim. Hatun şefe yalakalıkta sınır tanımamış ki beraber kanka:mode:on şekil A -1 'daydı. Oturmuş, kadayıf madayıf tüketiyorlardı. Ulan yelloz sen daha dün arkasından sallamıyor muydun? Hani kendisi ezikti de şuydu da buydu? N'oldu şimdi? Zaten bizim bey, hatunu ilk gördüğünde ondan uzak dur, çok fena çoook dedi. Ben her zaman iyi niyetin bokunu çıkaran enayilerden olduğum için inanmak istememiştim. Ama beyzademiz yine haklı çıktı.

Yahu anlasam, anlamaya yarayan yerlerim almıyor. İnsanlar neden birbirine çamur atmaktan, birbirini ezmekten, kuyucu-gömmeci olmaktan zevk alıyor? Amaç ne amk? Böyle yapınca maaşlara zam mı veriyor big boss? Hayır, ortamı germenin manası nedir? Durduk yere ne günahıma giriyorsunuz lan! Sessiz sakin işimdeyim gücümdeyim, durduk yere ne bu 2yüzlülük. Hayır, sevdiceğim karı milletinin alayı diye başlayınca kızıyordum da işin açığı adam haklı beyler. Karı milletinin kendinden başka herkesle bir derdi var, elinde olsa yanındaki karıyı da siker. Haddi olmadan hadsizlik yaptığına göre, siki olmadan da sikmeye kalkar.

Bahar Geldi, Götü Başı Yaydık

Çok tembelleştim çoook. Beni bekleyen yığınla iş varken, her birini erteliyorum, hayırlara vesile olsun diyeceğim ama bunun bir hayrı yok anacım. Evi bok götürmüyor, hala en hamarat ev hatunu mode:on şeklinde pıtır pıtır üzerime düşeni, hatta dahasını yapıyorum ama iş kendime gelince ertelemeden duramıyorum.

Mesela, saçlarım resmen saçaklanmıştı, uçları nene memesi gibi çatal çataldı. Dün öğle arasında resmen sürünerek kuaföre gittim. Zor uzadıklarından mıdır nedir ben çatal olmalarına bile aldırmıyordum ama işte artık kestirme zamanı gelince gittim. Gitmez olaydım diyorum. Bu kuaförlerin kulakları nerelerinde acaba? Kulağına sik mi kaçmış anlamadım, azıcık ucundan dedim dedim de adam yine kendi bildiğini yaptı. Bir de ayak üstü kafamı sikti durdu. İşte, saçım yıpranmışmış da hıkmış da mıkmış da ulan ibne sanki biz eli saça atınca anlamıyoruz, ellemeden de aynaya bakınca gayet net görülüyor. Taam adam işini yapıyor da kafa sikmeden satışa geçse ya. Neymiş keratinin lazımmış, Brezilya fönüyle 3 günde saçım canlanırmışmış, işte herkese 400'müş de bana 120'ymiş. Neden? Benim ne farkım var amına koduğumun evladı. Düşünürüm dedim de kestirip attım. Daha çok kafa sikmesin diye telefonumla oynadım, güüüüya mesajlaşma ayağında. Ama adamın çenesinin yayı sikilmiş de yalamış olmuş gibi mıkmık konuştu. Mesleğimi falan sordu, sonra mal mal espriler falan. Geldiğime bin pişman, aynaya baktım. Ah ah südyen hizasında olan saçlar bildiğin meme üstüne gelmiş. Taam, Allah için saçlar canlandı falan da ah o uzun saçlar.

Ulan milletin götünde başında o saçlar, ben neler yapsam da ı ıh inmiyor lüle lüle bele doğru. Oysa küçükken saçlarım nasıl da uzundu, sonra annem saçlarımı kestirmeyi adet ettirince uzun saç yalan oldu. Taam, bitlenmiştim de sonrasında erkekvari takılmanın manası yoktu. Gerçi üniversitedeyken de saçlarım mükemmeldi, ah kafama diyorum, her kadının yaptığı gibi, götü başı toplamak yerine moral olsun diye saçları boyatmayı seçtim. Taaaam, çikolata saçlar, karamel balyajlı lüleler ne de hoştu ama saç yanınca çük gibi kaldım. Sonra da zaten iflah olmadım, kızıl hariç her rengi denedim, aferin bana.

Ne diyordum ya, konu nereye geldi. İşte kafamısikenkuaförden çıktıktan sonra,yok ya ben dünü falan anlatmıyordum. Ha işte fena tembelleştim. Bana bakan okunması gereken kağıtlar var, resmen yerde bir tepecik oluşturdu, iş yerindeki dolabımdan bahsetmiyorum bile. Sonra, yaz geldi, yazlık giyecek tek bir tiişörtüm bile yok. Kaldı ki, ne şort ne etek ne babet ne sandalet ne bik ne mik... Liste uzar. Gerçi dün kuaförden önce biraz bakındım da bir halt bulamadım. Zaten ben ne zaman alışverişe çıksam ellerim bomboş dönerim. Param pulum olmayınca da her bir halta gözüm düşer. Kadınsal mevzular işte. Ama hocular harbi harbi yok. Tabiii bu hiç bir haltı bulamam da bizzat götün göbeğin tosuncuk seviyesine çıkması da var. Gerçi 1 haftadır su içmekten sidik torbam delindi ama yine bana bakan arka hava yastığına bir çare bulmak gerek. Ve resmen alışveriş yapmaya BİLE üşendim. Allah'tan bu internetteki outlet siteleri var, 2-3 parça bakarım bugün oralardan.

Havadan mıdır sudan mıdır üzerimde bir halsizlik böööle biiii ayyyy resmen tembelim ya. 3 gündür iş yerine de resmen sürünerek gidip geldim. Ojelerim bile soyuldu, resmen silmeye üşendim, kaldı ki yenileyeceğim. Siz siz olun, tembel hissettiğiniz de sakın bordo oje tercih etmeyin, aksi halde, benim gibi ellerinizi bir yere sokmaya çalışırsınız ki bizzat kendim ellerimi kollarımı çok kullanırım. Konuşurken falan of.

Kendime gelmeliyim, baharın bu manyak havasını atmalıyım üzerimden ama ama ama. Zaten her bir haltı erteliyorum. Fenalık geldi. Birşeyler yesem sonra, evet, biraz çalışmam gerek. 3 tane mim'im var daha. Görev listesi kendime: Taaam sakinim.

13 Nisan 2012 Cuma

Mim: Siyah, Beyaz ve Bazen Gri

Sevgili Tutarsız Turşu'm beni mimlemiş, sağolsun o beni hiç unutmayanlardan. Sanırım belli bir konumuz yok, karışık sorulara cevap veriyoruz, hadi bakalım:

1) Yemek olsaydın, ne yemeği olurdun?
Şimdi hocam bu soru bana ters. Ne la ben yemek olacağım da millet beni yiyecek falan ehuha.Taam taam, olursam ööle abudik gubudik yemek falan olmam,haspama bak illa kendimi değere bindireceğim ya,yapımı zor,zor demeyelim de zahmetli,yemesi ise çok zevkli olan zeytinyağlı yaprak sarması olurdum.Bizzat kendim mükemmel yaptığım için,beni doğuran annemin evladı olduğumdan ötürü,aileden gelen sarma yeteneğine istinaden-böööle de uzatılan bi cümle yogtur herhal uheua- işte sarma olmalıyım;neticede sarma, emek ve sabır ister ve tabi yetenek, yemesi de bi o kadar mmmm lezzetli.

2) Müzik aleti olsaydın ne olurdun?
Sanırım ney olurdum. Kendi içimdeki sıkıntıya,hüzne rağmen,insana huzur veren ney.

3) Araba olsaydın hangisi olurdun?
Aile arabası olurdum kesin ben. Zaten basenlere bakınca bazen ulan Sedan mısın nesin diyorum. Hangi insan evladının tamponları pms döneminde benimki kadar şişer? Şişkinliğin bu kadar tuhaf durduğu tek insan ben miyim acep? Neticesinde Sedan olan bi araba, mesela alırsın Ford, olursun Lord hesabı bir Ford Focus Sedan. uehuha.

4) Ay olsaydın hangisi olurdun?
Her ota boka aya güne alerjim var, mesela çok yaz sevmem o yüzden Temmuz'la falan işim olmaz. Bi de sanırım zamanında bünyemize zoraki sokulan Akdeniz akşaaamları silsilesinden sonra yazdan nefret eder oldum, yani yaz aylarından.Taam itiraf ediyorum, zamanında millet tatile giderken, biz çekirdek aile ekonomik sıkıntılara maruz kalınca sikeyim bööle yazı diye çok dedim, ondandır sevmem yazı. Kışı da sevmem,malum kış demek soğuk demek,yakacak derdi hiç bitmezdi.Kış da olmaz. Kaldı baharlar. Efenim, bana Nisan ayı uğurlu geldi hep. Nisan ayını severim hem de çok.Sanırım Nisan olurum, uçuşan polenlere rağmen. Gerçi Kasım'ın yeri ayrıdır,malum ben gibi bir niiimet doğmuş :x Bundan: NisKas olurum ben uhea.

5) Ayakkabı olsaydın ne olurdun?
Her ne kadar topuklulara ağzımın suyu da aksa, 374792 çift topuklu ayakkabım da olsa, ben raadım hacum. Converse olurdum kesin, mini siyah keten. En sevdiğim. Herşeye,herkese uyumlu,klasik renk,hoş. Ben işte.

6) Kıyafet olsaydın ne olurdun?
Kesinlikle pijama olurdum, hem de bööle penye olanlardan,oh herkes benimle raadlar anlayışından yola çıkan Üstürupsuz uhea. Harbi harbi pijama olurdum hocam. Ne kasıcam.Taam bööle jartiyerler falan uuu çok seksi, ya da bööle g-string falan olsam, hocam taam da bi süre sonra kasar,sıkar,boğar amma velakin herkes pijamayla hele de bööle anneanne pijamasıyla falan tam raaddır. Şimdi bunu okuyup da yazdığıma burun kıvıran varsa, selametle diyeceğim, Allaaasen kimse bana evde düşes gibi gezdiğini söylemesin,herkesin kıyıda köşede sakladığı ve sevdiği çamaşır suyu değmiş bir tiişörtü falan vardır ya da atmaya kıyamadığı pijama altı falan,yalan mı?

7) Renk olsaydın ne olurdun?
Renk olsaydım ne olurdum, hııım güzel. Sarı lacivert deyip de fanatiklik yapmiiiiim. Valla ben klasik adamım, renk renk ojelerim, donlarım, çoraplarım olmasına karşın, en çok beyaz vardır, kıyafetlerim arasında ve bi de siyah. Dolayısıyla siyah beyaz ve bazen gri. Kesinlikle bu benim, siyah beyaz ve bazen gri.

8) Hayvan olsaydın ne olurdun?
Valla her hayvan olurum, domuz hariç. Çünkü ben tam bir hayvanAŞIĞIYIM! Ama tabisi köpek olurum. Sadık diye değil, en sevdiğim hayvan olduğu için.Benim de canımdan canım olan bir "oğlum" olduğu için.

9) Şu an okuduğum kitabın 137. sayfasında ne var?
Dıt. Dün bitirdim elimdeki kitabı. Dukan Diyeti'ne başlayacağım bugün. Her ne kadar kitaptakilere aaaaa ne kadar doğruuuu aaa ne kadar da ilginç vay amk diyecek olsam da yineliyorum; diyet: zengin işi. Aç kalmak diyet olaydı, tığ olurdum, oysa şu an orta kalın şiş modundaydım amk. Anlayacağınız, bakalım ne işe yarayacak. Ne diyordum, demem o ki, 137. sayfada ne var, an itibariyle bilemiyorum ancaaak bilare size şeyettiririm.

Ve derken mim'lemek. Çoktan bu mim'in süksesi ölmüştür belki de ama isteyen varsa zevkle ses ediyorum. Buyrun meydan sizin.

Kendime not: Alın(!)masın kimse de, bu ne biçim sorular, ya yiyecek oluyoruz yiyorlar, ya araba oluyoruz biniyorlar. Töbemiz amin.

7 Nisan 2012 Cumartesi

Görmemişin Sevgilisi Olmuş Çekmiş Çükünü Koparmış

İnsanlar abartmayı ne çok seviyor kardeşim. Hayır, abartınca da n'oluuuuyor acaba? Acaba o zaman bokunda boncuk mu buluyor insanlar? Ama yok abartıyoruz, ben dahil olmak üzere herkes her boku abartma potansiyeline sahip. Gerçi erkekler bizlere göre daha az abartılı. Biz hatun milleti her boku abartarak yaşıyoruz. Aşkımız en büyük aşk, nefretimiz aşktan daha büyük, güzelliğimiz dillere destan veee tabisi varsa eğer sevgilimiz dünyada tek, bir numero. Erkekten daha erkek, en öte süper ötesi falan. Diyorum ya hatun milleti olarak abarttıkça abartıyoruz, bokunu çıkartmakla yetinmeden sıçtıkça sıçıyoruz.

Geçenlerde bir arkadaşımızın doğum günüydü. Bu arkadaşın her ota boka çiçek gönderen bir sevgilisi var. Oldum olası zırt pırt çiçek gönderen erkeklere tilt olmuşumdur. Kimse alınmasın darılmasın ama çiçeğe değer veren hatunlar, çiçek kadar değer görürler. Çiçek göndermenin de bokunu çıkarmamak gerektiğine inanırım. Hadi laaaan sana çiçek alsalar böööle konuşmazdın diyenler olabilir, doğrudur ama inanın çiçeğe skim kadar önem vermem. Vakti zamanında birisi vardı, bana cidden aşık bir delüüüanli. Garibim her gün masama, çekmeceme falan çiçek bırakırdı, he kıymeti vardı, insanlığına lafım yoktu ama hani o meşhur elektrik olayı. Özetle, çiçeğin bir sevgi göstergesi, efenim bir aşk meşk hedesi olduğuna inanmıyorum. Hani bana çiçek alacağına sevdiceğim bir çay demlesin de içek hacım. Ne diyordum lan ben?

Ha işte bu arkadaşın sevgilisi her ota boka çiçek gönderir, bazen beni affet eşeğim çiçeği, bazen de seviyorum çiçeği. Derken, biz sabahtan arkadaşın çiçeğini beklemeye başladık. Sabah saatlerinde, karga bokunu yemeden gelmez deyip bekledik. Saat 11 oldu, tık çiçek yok, 12 oldu, ı ıh yok, 1 2 3 derken tık yok. Arkadaşımız sinirden tırnaklarını yiyip krize girerek her saniye ayooool çiçeğim nerede kaldııı aaaa yolarım amaaaa moduna girmeye başladıkça, o en nefret ettiğim kız tesellisine başladık, gelir caağnıııım'lar, moralini bozma'lar, aaaa başka süprüzüüüü var'lara başladık. Bu arada erkekleri anlıyorum, bir kızı teselli etmek, onun gönlünü eylemek kadar boktan birşey yok, malum bunu da abartıyoruz. Neyse, arkadaşımız o bilmiş halleriyle, sevgilisinin çiçek konusunda çok seçici olduğunu, şimdiye dek hep demetler aldığını, tek bir gülün avam durduğunu, belki de bu yüzden çiçek seçmekte zorlandığını anlatırken çiçek geldi. Geldi gelmesine de arkadaşın yüzündeki ifadeden ne biz ne çiçekçi bir halt anladı. Önce o yüzdeki gülümse büzüşmeye sonrasında da garip bir tiksintiye geçti. Geçtiği halde, bir anda aaaayyyyy Aşkıııııım sözleri kulakları çınlatmaya başladı.

Saniye sekmeden tek bir güle avaaaam, tek bir güle basiiiit diyen arkadaş, aşkısının ne kadar zevkli, ne kadar asil, ne kadar şık olduğunu öve öve anlatamadı. Damağımda hafiften bir kusma tadı hissetsem de suratımdaki o onaylayıcı ifadeyi eksik etmeden dudağımı hafif ördek dudak yapıp oooooyyy caaağğğğnıııım dedim. Demek zorunda gibi hissettim.

Ardından telefonum çalıyor bahanesiyle ortamdan ayrıldım. Aksi halde, gerçekten 1-2-3 lalala diye amigovari saydıracaktım. Ulan ne basit ne avaaaam aaa diyecektim. Sonra oturdum, aydınlanma yaşarcasına düşündüm. Ulan ne özenti bir milletiz?

Ama yok erkekler bizim kadar değil, biz kadınlar da var bir cenabetlik. Mesela biz, sevgilimizle övündüğümüz kadar annemizle babamızla övünmeyiz. Erkek arkadaşımızdan bahsederken ağzımızdan sular akar da erkek kardeşimizin başarısından bahsederken 2 kelimeyle yetinir hatta erkek kardeşimizden bahsetmeyiz. Erkek arkadaşımızın erkekliğine laf gelse ortalığı yakarız da birisine kolaylıkla babamızı kötüleriz.

Zaten oldum olası en mal olduğum olay da budur. Sevgili benimse onun bana, bize özel yaptıklarını ne diye ortalığa yayayım? Olan olmayan hesabı birşeyleri illa göze mi sokmak gerek? Ha ben yapmıyor muyum? Yapıyorum, mesela sevdiceğimle balık yedik diye yazıyorum, belki birisi biz de yiyelim lan beraber der diye ama kimseye Telekinesis bunu dedi, lan bu oldu, lan işte biz bunu bunu planladık demiyorum, zaten o tek bir cümlede olsa benden, bizden bahsetmez. Bize olan bize kalır; ziyadesiyle, anamdan babamdan da kötü olarak bahsetmiyorum. Kötü olarak bahsedenlere de lafım yok da hacım elin oğlunu öve öve göklere çıkaran bizler, neden canımızı bir çırpıda yerin dibine sokuyoruz, anlamadım. Karı milleti deyince kızıyor millet de e işte 1+1=2. Bu kadar basit!

Derken, biz karı milleti her boku abartmayı seviyoruz; bir gün birileri böyle sevgilisini abarta abarta anlatırken soracağım, kaç santim, iyi sikiyor mu diye o olacak ya, hayırlısı.

2 Nisan 2012 Pazartesi

İşte Aranan İkili: Projektör ve Kamera

Bir kamera düşünün ki kaydettiğiniz anılarınızı küçük ekranlara sığdırmanızı istemiyor. Kaydettiğiniz görüntüleri geniş duvarlara ve istediğiniz herhangi bir yüzeye yansıtmanıza olanak sağlıyor. Yeni Sony Handycam, projeksiyon özelliğiyle her alanı bir sinema salonuna çeviriyor. Kısa ve eğlenceli tanıtım videosunu izledikten sonra siz de neden bahsettiğimi anlayacaksınız.



Eskiden bilimkurgu filmlerinde rastladığımız teknolojilerden biri daha hayatımıza giriş yaptı. Şimdi isterseniz kışın ortasında önceki yaz tatilinizi evinizin duvarına yansıtarak sevdiklerinizle izleyebilir hatta bunu bir alışveriş merkezinin dinlenme alanında bile yapabilirsiniz. Sony Projektörlü Handycam seçimi size bırakıyor.

Bir bumads advertorial içeriğidir.

1 Nisan 2012 Pazar

Keşke İnsanlığa Özendiren Teşvik Paketleri Olsa

Kendimden utandım geçenlerde.
İşten çıkıp kendimi en yakın kocaman MMM'li bir markete attım. Allah ne verdiyse, aldım da aldım. Aburundan cuburuna, etinden sütüne, ne bulduysam aldım da aldım. Ciddi anlamda kollarım koparcasına poşetledim. Mutluydum. Bütün işin stresini sanırım alışverişle atanlardanım ben ya da klasik hatun muhabbetine alışveriş yapmayı seviyorum. Ama bir dakka o alışveriş muhabbeti kılık kıyafete dairdi sanırım, ama ben bildiğiniz gurme edasıyla, küçük evin büyük aşçısı modunda Dr.Oetker'in çıkardığı bütün kek aromalarını ve dahasını aldım da aldım.

Elim kolum dolu, tın tın evin yolunu dönerken, eve dönüş köşesinde, ellerinde birkaç tencere, tencereler poşetlerin içinde insanlar gördüm. Birkaçı apartman boşluklarına girmişti, birkaç çocuk da orda burda taşların üzerine oturmuştu. Önce anlamadım, bu kadar insanın neden orda beklediğini anlamadım da sonra elimdeki poşetlere bakan minik çocuğu görünce daaaaank etti. Bu kadar insan, aşevi aracını bekliyordu.

Bilmem inanır mısınız ama o an elimdeki bütün poşetleri atmak, sıçtığımın dünyasına bir kez daha sıçmak istedim. O poşetlerin içine girip küçücük olmak istedim. Sanki orosbuluk yapmış gibi hissettim. Hani o meşhur Sezercik'li film var ya, hani binicemmm üstüne, vurucam kırbacı vurucam kırbacı diyen şişko çocuk var ya, işte o gibi hissettim kendimi. Öyle siktiri boktan hissettim. O kadar insan orda sırada beklerken, ben sadece stresi atmak için abidik gubudik bir ton sktiri boktan şeye para verdim. He biliyorum, bu yazıyı yazdıktan sonra, yine bir ton şeye para vereceğim ama nasıl bir dünya amk! Sktiriboktan hayatın siktiriboktan düzenine sıçayım.

Allah kitap gezenlerin bu durumlardan haberdar olup da haberdar olmaması nasıl bir perhiz nasıl bir lahana turşusudur?

Derken, o boktan haberleri okudum. Ankara'da köpekleri canlı canlı yakan orosbu çocuklarına dair haberleri okudum. Okumaz olaydım. Keşke gözlerim görmeyeydi de okumayaydım. Ama yok her birisinin evine ateş düşsün de diğer aleme kalmadan bu alem de yaşadıkları her güne lanet etsinler. Onun bunun çocukları, sperm artıkları, götler. Gidin de ananızın amını yakın inşallah. Neymiş efendim Eryaman'da bir İranlı köpek saldırısına uğramış, yok köpek çetesinin saldırısına uğramış da ölmüş. İyi Allah rahmet eylesin, taaam ben de fena oldum o haberle ama bunun sorumlusu biz aklı selim insanlar değil miyiz? Hani Yaradan bizleri en akıllı, en kutsal ve en yüce varlık olarak yaratmış ya, hani biz insanlık için, kardeşlik için, eşitlik için kıçımızı başımızı yırtmışız ya, hani biz yaradılanı Yaradan'dan dolayı sevdik ya eee bu nasıl bir çelişki, nasıl bir ironi kardeşim? Yaradılandan kasıt sadece insan mı? Diğer canlıların biz kadar yaşama şansı yok mu? Mesela evdeki bir parça kuru ekmeği süte katıp versek olmaz mı? Olmaz. Günah. Hem zaten geçim sıkıntısı da çekiyoruz di mi? 3 kuruşa çalışıp sosyal hayatten biiiihaberiz di mi? Siktirin. Eğer şu an bu yazıyı okuyorsanız ve şimdiye dek bir hayvana bir lokma ekmek bile vermediyseniz, siktirin. İnternete girebilecek kadar olanağınız varsa, bir lokma ekmek için de gücünüz var demektir. Bana laga luga yapmayın. Hayvanları neden sevdiğimi biliyorum, bana insan sevmek için varsa bir neden sunun. Yok, işte. Sevmiyorum. İnsanlıktan biiiihaber, tanımadıklarına çamur atan insan azmanı kişilere ne tahammülüm ne de saygım kaldı. Çok gerekli(!) birisi saygının özel insanlara ait olduğunu söyledi bana, ben zaten özel biriyim, sizi özel sayıp saygı duymam ise benim hatam. Affedersiniz. Gerçekten pişman oldum.

Bu aralar fazla atarlı olduğumu düşünenler var, doğrudur. Ama hani dolarken taşar ya, öyle oldum. Doldum,taşıyorum. Üstüme gelmeyin dedikçe üstüme gelmekten zevk alan, kendini bu şekilde tatmin eden, kendini emen gömen insancıklar var, kabul. Taam. Buyrun, geliniz üzerime. Hele hele beni tanımadan, bana tek bir selam etmeden kafa sikenlerden yoruldum. Geyik yapmaktan yoruldum, her sike geyik çevirenlerden de yoruldum. Sanal alemde sanal olanlardan da. Hani klavye delikanlısı muhabbeti var ya, ahanda ondan. Sağ gösterip soldan. N'oluyoooz lan! Buyrunuz, yerim yurdum belli. Meydana gelin, alayım, bir çay ikram edip derdinizi alayım. Nedir bu kadar kaşıntı yapan? Bana mı kastınız var? Doğrudur, benim de çok zaman göt olduğum anlar vardır, insanız neticede ama kasmayınız. Ama bir dinleyelim birbirimizi falan. Hani ondan sonra bulaşalım, bulaşmayacaksak da edeplice selametle diyip yol alalım. Ne dersiniz? Bunları yazmak bile bana dar' geldi, dar'landım.
Pof.