15 Mart 2012 Perşembe

İnsan Telefon Defterini Temize Çekerken Bazı İsimleri Eski Defterinde Bırakır

Üniversitedeyken yurtta kaldım. Yurttan kasıt, Türkiye'deki gibi demir ranzalı, 4 kişilik odalardan oluşan bir yurt değildi. Odalar tek kişilik ve 2 kişilik diye 2 gruba ayrılıyordu. Odaların ebatları birbirinden farklı değildi, tek kişilik odalara 1 yatak daha atınca 2 kişilik odalara çeviriyorlardı. Odam 35 metrekare, mutfağı, lüks banyosu-wc'si içinde olan, kablo Tv yayınlı, sınırsız internet ve sınırsız sıcak suyu olan, klimalı, nevresimleri kaliteli olan, süper lüks diye adlandırılan ancak o ülkede normal sayılan yurtlardandı. Yurt'tan dolayı bana zengin muamelesi yapmayınız, bizzat ekmek elden su gölden durumunda, devlet babanın verdiği yurt dışı bursuyla okudum.

Derken;
Ben sadece 6 hafta çift kişilik odada kalma gafleti gösterdim. Sonrasında, skerim bu aşkın ızdırabını deyip tercihimi tek kişilik odadan yana kullandım. Oysa +1 olayına çok hevesliydim ama bu 6 hafta boyunca birkaç tane mal oda arkadaşım olunca, her birisine sktiri bastım.

İlk oda arkadaşım: Adanalı'ydı. Adanalılar'ın hepsini aynı kefeye koymadım,koymam ama Adanalılar da bilir ki Adana'nın iyisi tam maksi iyi, kötüsü de tam boktan kötü olur. Benim şansıma da ilk oda arkadaşım şeytana bile pabucunu ters giydirirdi.

Kendisi 1.50 boyunda 80 kg olmasına karşın, göbeğinde piercing'i ile, tangasıyla ve kapatmaktan pek hoşlanmadığı göğüsleriyle 3 metre uzaktan fark edilen bir hatundu. Daha tanıştığımız ilk gün, kuzeninin erkek arkadaşıyla öpüştüğünü anlatmıştı. O anki erkek arkadaşı da en yakın arkadaşının eski sevgilisiydi zaten. Anlayacağınız, hatunumuz hem midesiz hem de artıkçıydı. Paranın bok olduğu o kadar açıktı ki yemeyeceği halde Yengeç bacakları alır, buzdolabını kokuturdu. Ne zamanki aptal şapşal krizlere girdi, ne zamanki abisinin arkadaşıyla yattı kalktı, bitti benim için. Zaten çift kimliğe sahip olan babası 79 yaşında olan bu arkadaşım beni epey bir tırsttırmıştı. Bu yüzden, kendisine tahammül etmem sadece 3 gün sürdü.

Yetmedi, yabancı bir ülkede, Türk bulursan yapış mantığından, başka bir oda arkadaşı daha aradım. Ve buldum. Denk mi geldi, kısmetim mi buydu bilmem de 2.oda arkadaşım da Adanalıydı. Kendisi çıtıpıtı bir hatundu, güzel değildi ama güzele yakındı. Annesiyle gelmiş ve bağlama çekmişti. Annesi yurda dönünce, foyası çıktı. Annesinin yanında melek olan hatun gitmiş, tam bir bitch ortaya çıkmıştı. İnsanların orosbuluk yapmasına çok aldırmayan ben, bana ne ya deyip keyfime baktım ama kuzenimle kendisini odamızda iş üstünde basınca, sktiri bastım. Zaten son günlerde kullanılmış pedini bile çalışma masasına koyması ve dikkat etmedim yalanına sığınması bana sktiri basmak için bir neden arattı. Sağolsun kuzen, bu işimi kolaylaştırdı. Kendisine şaşırtıcı bir süre, 9 gün tahammül ettim.

3. oda arkadaşım, hukuk öğrencisiydi. Yere yakın olduğundan, yarısının yerin altında olduğuna inancım sonsuzdu ama hani, belki de en çok beni zorlayan bu hatun oldu. Kendisi, Urfalı'ydı. Ona dair hatırladığım en büyük özellik: 12 kardeşlerdi ve hepsi de avukattı. Bir de kendisi çok fazla konserve mısır yerdi. Onunla anlaşmaya çalıştıkça daha da bencilleşti ve netice de beni arayan babama duşta olduğum halde, odada yok yalanını bastı. Bastım yaygarayı. Gecenin bir yarısı arayan babama attığı yalan yüzünden adam yanıma gelmeye niyetlendi. Zaten aramızda mesafe varken, baba-kız ilişkisini bozdu. Kendisine 6 gün tahammül ettim.

4. oda arkadaşım, sınıf arkadaşımdı ve Balıkesirli'ydi. Kendisiyle aramız mükemmel ötesiydi. Beraber alışveriş yapardık, ders çalışırdık, eğlenirdik, içerdik, coşardık, ta ki beraber odayı paylaşana dek. Herşey yolunda giderken aniden sktiri boktan bir sınavdan tam not aldığım için, bir triplere girdi, bir artiz oldu, birşey derken, bir gün tartışma yarattı. Tartışma konusu da omlet tavasını yıkarken çamaşır suyunu kullanmamdı. Ulan ben anamdan öyle gördüm, yumurta kokuyor napiiim ossurayım mı? Derken, 4 senenin geri kalanında benimle konuşmamaya başladı. Ve sktir olup gitti. Oysa kendisiyle tam 20 gün beraber kaldık.

5. ve son oda arkadaşım da tam bir kevaşeydi: Mersinli'ydi. Mersin'den Adana'dan adam çıkarken, kelekleri bana denk geldi. Bu hatun, milleti kullanmayı severdi, Pakistan'lı Uruguay'lı Kenya'lı zenci asistanlara gösterip vermezdi, kendisine çiçek gönderenlerle dalga geçerdi, bunları fark etmem 2 günümü aldı ve 4. gün temizlediğim odanın içine edince sktiri şiddetle bastım. Zaten o kadar pisti ki, kullandığı donu, ters çevirip yeniden giyiyor, gıdığına, koltuk altına sürdüğü roll-onu sürüyordu.

Ve yalnız kalmaya, yalnız yaşamaya başladım. En yakın 2 arkadaşım, yan odalarda tek kişi kaldı, onlarla bile beraber kalmadım, zaten kendileri de beraber kalmanın bize zarar vereceğini söyledi. Haklılardı, zoraki oda arkadaşı aramaktan ilk senemin ilk 1.5 ayını resmen bok etmişken gerek yoktu. Neticede, biz beraber yemek yemeye devam ettik, beraber eğlendik ama herkesin kendi özerk alanı vardı ve o alana kimse girmedi. En sağlamı da bu.

Zaten gerek oda arkadaşlığı gerekse ev arkadaşlığı çok sakat. Öyle kolay değil. Ben oda arkadaşı tarafından tecavüze uğrayanları da duydum ve 6 haftamı kendi elimle sktiğim için kendime kaç zaman kızdım. Şimdi o günlere bakınca, ah keşke diyorum.

13 Mart 2012 Salı

Azgın Teke Sendromu

Yine mi diyeceksiniz ama ben anlatmadan duramiiiyyciyiiiiiim.

Birkaç günlüğüne ailemin yanına ziyarete gitmiştim, giderken o kadar rahat ve kaliteli bir yolculuk yaşadım ki ben bile şaşırdım. Firmanın yeni yüzü olan otobüslerinden birine denk gelmem, sanırım benim yegane şansımdı. Yan koltukta oturan teyzeciğinde, emekli öğretmenlerden olması, düzeltiyorum, kendisinin artık pek de rastlamadığımız Cumhuriyet öğretmenlerinden ve hanımefendilerden olması gerçekten benim kocaman şansımdı. Kendisiyle yol boyunca ettiğimiz sohbetler de cabası. E bittabi koltukların uçaktakilerden farksız olması, tam karşımda duran minik ekranda android eğilimli olup internet bağlantısı sağlaması da şüphesiz ki şaşırtıcı. E bu kadar reklamdan sonra: Yolculuğum kusursuzca tamamlandı.

Otobüsten indikten 3 saniye sonra anneme, kardeşime ve köpüşüme kavuşmamın tadı ise: Ah. Ne mutluydum. Tabi her güzelliğin sonlanacağı gibi, o birkaç gün de resmen sabun köpüğü gibi eridi. Görüşmek istediğim nice arkadaşıma zaman bile ayıramadım. Bu süre zarfında, aileme ve can dostlarıma zaman ayırmak daha bir cazip geldi, kimse alınmasın.

Derken,
İstanbul'a dönüş günü geldi. Böyle bir anda içim çekildi, kanım durdu, darlandım. Geri dönmek istemedim. Görev beklemez sloganıyla yola çıkan bendeniz, resmen geri adım marş marş yapmaya can attım da olmadı. Sevdiceğime kavuşmanın verdiği heyecan da tek bir telefon görüşmesiyle sonlandı dersem, hanisi yalan olmaz.

Otobüste tercihim: Pencere kenarı, camın hemen dipçiğidir. Neticede, kafamı tutamayacak kadar bihoş olduğum vakitlerde cam benim nihayi yastığım, yatak dostum olabiliring. Otobüslerde bilirsiniz, 2 li 2 li - 4 lü sıralar halinde koltuklar dizilir. Yeni otobüslerde sanırım 2+1 sistemine geçilmiş ama bana denk gelmedi, neyse diyelim. Soldaki tarafta oturan çift amca: 60 teyze: 50 şeklinde 2 çiftti. Amcanın kravatlı olması ve teyzenin de basma etekli bol altınlı olması ve dahası amcanın ağzını yarım metre açarak sktiğimin sakızını çiğnemesi hemen dikkatimi çekti. Suratıma dik dik bakan amcanın aslında bir gavat olduğunu o an anlamakla birlikte saygısızlık yapmadan, gülümsedim, yerime geçtim.

Otogarda beklediğimiz o 15 dakka boyunca amcanın emekli bankacı olduğunu öğrenmek zorunda kaldım. Ve soteye yatarak yan tarafı izledim. Amcanın tek kol, teyzenin omzunda, bir eli elinde fazla romantik olan bu çift ben de kusma etkisinden ziyade bir tiksinti yarattı. Yanımdaki koltuğun boş olduğunu öğrenince amuda kalkarak çiftetelli oynamak istedim. Ancak sonucunda büyük bir hayal kırıklığına uğradım.

Yan taraftaki gavat amcanın biletsiz binen emekli imam yeni galerici gavat arkadaşı, teyzeyi yanıma pasladı ve kendisi amcayla oturmaya karar verdi. Kendimi zaten tek koltuk aldığım konusunda telkin ederken, teyzenin sağ dirseğini önce sol mememde ve sonra göbeğimde hissedince: çarşı karışıyor hacım dedim. Teyze hellim peyniri gibi yayıldıkça yayıldı. Önce sağ bacağı da benim alanıma girdi, derken amcayla olan konuşmaları iyice sabrımı taşırdı.

(Amca: Am - Teyze: Göt - Üsturupsuz: Ü)

Am: E ama şimdi nasıl olacak benim gülüm de cam kenarı ister.
Ü: (Sadece gülümser)
Am: E hadi değişseniz.
Ü: Amcacığım mümkün değil, ben bizzat cam kenarını istedim. Kusura bakmayın.
Göt: Ama ben burada rahat edemedim, sen bana uçakla gidecez dediydin olmadı bühü.
Am: Gülüüüm yer bulamadım idare et.
Ü: (Kafasını cama dayar, kulaklığı takar ama sesi açmadan sinsice konuşulanları dinler)
Göt: Ben anlamam valla sen beni kandırdın.
Am: Tatlııım gıymetliiim balım peteğim ama valla gülüm bulamadım idare et nolur kurbane can.
Göt: Olmaz bana ne burası dar.

Öndekinin koltuğunu yatırmasıyla yeter dedim. Bildiğiniz yeter. Herkes bana baktı. Baksın amk. Kırmızı ışığa bastım ve cidden adam olan muavine beni başka yere transfer etmesini söyledim. Muavin benim, dilersem en arkanın bir önüne geçebileceğimi, zaten en arkanın da boş olduğunu sıkıntı olmayacağını söyledim. Resmen koltuktan uçarak arkaya geçtim. Bu sürede, am ve göt'ler aaa gitmeseydin dedi ve hata etti.

Ü: Çantamı kopardınız, üzerime oturup kucağımda 30 dakkadır yol aldınız, sapıklar gibi gülüm balım yağlaması çektiniz, inanın saygısızlık yapmak istemedim ama siz otobüse binecek kadar bile olmamışınız. İyi yolculuklar!

Dedim ve döndüm, 1 million $ kazanmış edasıyla arkaya geçtim.

Cennetti! 2 yastık,2 koltuk ve 2 battaniyem vardı. Yayıldım, tv'yi açtım ve uykuya daldım!
Eğer muavin kardeşim beni arka koltuğa geçirmeseydi, am ve götün mikmik sikindirik muhabbetlerini çekecek gücüm de yoktu. İlk iş o firmayı arayıp sövecektim. Bi de güya şehrin en iyi firmasıymış. Nah. En son am'ın göt'ün ellerine krem sürdüğünü gördüğümde zaten bir bokluk olacağını sezmiştim de. Esra Erol'daki ablalar teyzeler daha bir hani ne derler giderli ve daha bir insan evladı. Oy.

Sonradan, muavin bana am ve göt'ün yeni evli bir çift olduğunu anlayınca, jeton düştü. Am'ın göt tutkusu bundanmış. Müge Anlı'da izlemiştim bir ara. 45 yaşında bir kadın, böyle bildiğiniz şalvar üstü yemeni takan bir hanım abla onu arayan oğluna, beni rahat bırak, ben hayatımı yaşıycaaam Hasan'ımla demişti de ulan orosbu senden daha namuslu, seni şıllık demiştim de ahanda bu göt'ü gördükten sonra, pes dedim. Hatunun boyu en fazla 140, gözünün teki zaten töbebismillah yandan yemiş gibi, yani nasıl bir am varsa dedirtiyor insana. Ne denir ki, bilinmez ama aralarındaki aşktan öte birşeydi. Karı da tam para yeme, adam da tam pezevenk tipi vardı, yalan değil. Hani o bankacıysa, banka sektörünün biraz daha çeki düzenli olması gerek dedirtir adama. Ağzındaki sakız çiğnenmekten çürümüştür amk.

Sonrasında, sağ salim İstanbul'a ulaştım.Hadi canım!

Ama şimdi düşününce bir göt kadar olamadım da dedim.
Hayırlısı.

12 Mart 2012 Pazartesi

Yaşamak İçin Fazla Vaktiğimiz Olmadığını Düşündüm

Bu yüzden;

İlişkilerde kaçan kovalayan muhabbetlerine oldum olası tilt olmuştum. 3 günlük dünyada böyle sikindirik stratejilere ya da oyunlara, adı her neyse, işte bunlara gerek yok diye düşünmüştüm ve kasmamıştım. Dahası, ilişkilerde bu tür sktiri boktan eylemlere girişenleri görünce yemin ederim zıvanadan çıkmışlığım da olmuştu.

Ben ilişkilerde hep dibine kadar, hep son gaz, bol özveri ve samimiyetle olmanın her iki taraf içinde faydalı olduğuna, böylelikle ilişkinin daha uzun vadeye yayılabileceğine inandım. Bundan ötürü de hiç bir zaman yaşamak istediklerimi ertelemedim, böyle naz poz oyunlarına girmedim. Şimdi uzaktan bakınca, kendimi eleştirdiğim de, pek de mattah olmadığımı düşünmeye başladım. Belki de kısa süreli tatil döneminde, beni benimle bırakan sevdiceğimin, ilişkimizi değerlendirmem de faydası oldu, çok sağolsun.

Söylemem gerekirse, canı sıkılınca kendine, kaşına başına takan hatunlardan oldum da canı sıkılınca sevgilisine saran, ilişkisini ortaya yatırıp bir cerrah edasıyla orayı burayı deşen hatunlardan olmadım. Sanırım bu yüzden bazı şeylere alıcı gözüyle bakıp sık eleyip didiklemedim. Didikledikçe boku çıkar dedim de bakmadım. Ama şimdi bakınca...

Bu zamana kadar, sevgimi limitsiz verirken, ne aldığıma hiç bakmadım. Neticede, beni ailesine sokacak kadar beni seven bir sevdiceğim var diye düşündüm. Ha, bundan gayri de böyle düşünürüm, bilirim. Bu noktada kimseye asla ve asla hatta kat'iyen bir inanç kaybım olmadı ama sevgiyi limitsiz kullanırken, ne kadar değer kaybı olduğunu hiç düşünmedim. Ne demek istediğimi daha açık konuşmam gerekirse, sevgimi her an göstermekten gocunmazken, sevgi konusunda 3., 4. ve sonraki sıralamalarına girmeye aldırmadım.

Sevginin sıralaması yoktur elbet, bilirim. Mesela annen mi kardeşin mi diye sorsanız, size hafiften bir orta parmak, bir nah, bir mal mısın olm sen hareketi çekebilirim. Annemin sevgisiyle eşimin sevgisini denk tutmadığım gibi, ikisini de farklı şekillerde aynı yoğunlukta sevebilirim. Herkes gibi. Ama kendimin ne kadar sevildiğini matematiksel olarak hesapladığımda sıralama sayısından da daha azına rastlamak zoruma gitti. Sanırım cidden zoruma gitti.

Şimdi birisi bana gelip de ulan Üsturupsuz, adam seni ailesi yapmış, daha ne derse, diyecek lafım yok- sanıyorsanız yanılırsınız. Evet, Allah'tan başka birşey isteyecek değilim, aile içinde değerim ve konumum şiddetle vurgulansa da benim sıkıntımın aile içi olmadığını ben de bir o kadar vurgularım. Neticede, ben aile içine sokulabilecek biriyim, abartıdan uzak, mütevazi, saygılı ve terbiyeli biriyim. Mütevazi kelimesiyle bu söylediklerim çelişebilir ama Sezar'ın hakkını Sezar'a verelim. Herkesin ideal evlat, ideal gelin diyebileceği biriyim. Yemekten sanata, sinemadan spora, el pençe divan durmaktan her türlü şebeklikte sınır tanımamakta üstüme yoktur. Demem o ki, aile içinde hoş durabilecek bir karakterken, sevdiceğim için figüran olmam- acıtıyor. Şimdi bu yazdıklarımdan sonra, aşkolsun ve ben ben cümleleriyle başlayan sitemler ve bana haksızlık ediyorsun'lu uzun konuşmalar olacak bunun da farkındayım ama can gibi sevdiklerim için figüran olmak- zor.

Dandik bir bilgisayar oyununu takmayacak kadar büyümüşken, yaklaşık 10 saat aynı oyun için vakit harcanmasını da anlamıyorum. Klasiktir, erkekler genelde kendisine oyun konusunda karışmayacak manita arar ki ben de hem fikirim. Ben de oyun oynamaktan zevk alan, bu konuda da meraklı olan biriyim ama bir oyun için kaçırılan zamana ve bir oyun için paylaşım:0 olayına dayanamıyorum. Hadi gel yemek soğudu, hadi gel film başladı cümleleri üzerimde ne kadar kusma etkisi yaratıyorsa, oyun oynarken dalıp giden ve beni skine takmayan sevdiğim de üzerimde o kadar yıkım etkisi yaratıyor. Cafe ortamları dar gelirken bize, arkadaşlarla yapılan cafe ortamları genişliyor gidiyor. Bireysel zaman geçirmenin kimseye zararı yok, hattası faydası sonsuz da bu sonsuzluk beni boğuyor:x

Bu konuda sadece sevdiceğime laf etmek haksızlık. Elbette onun üzerimdeki etkisi, herkesten daha fazla ama gerek annemin gerekse babamın tavırları çok yorucu.

Annemin sürekli çilecilik üzerine odaklanması, dünyaları yaptığım halde mutlu olmaması, her saniye somurtmaya odaklanması. Gerçi çok göremem, kadıncağızın yaşadıkları diyorum bazen pembegözlüklümalPollyanna olarak ama sonra herkes neler yaşıyor da hayatına daha ılımlı bakıyor ah diyip kendimi hırpalıyorum. Sevgili babamın yaptıklarına bakmadan hala kendini kusursuz sanması ve dinlemeden direkt can sıkmasına ise artık gelemiyorum, yine de babam o demek.Off!!!

Ama;

Bilmiyorum, kendimi suçlamak ve yine birşeyler olmamış gibi özveriyle dört dönmek yerine artık kabuğuma çekiliyorum. Pırpır konuşmak yerine susuyorum. Neticede ben konuştukça duvarlaşan bir ailem var, sıra ben de: gözünüz aydın. Susuyorum.

Ve sizden beklediğim saygıyı ve sevgiyi sınırsız kendime veriyorum. Belki bu sizi daha mutlu eder. En azından, ben sizi mutlu etmek için uğraşmayacağım: gözünüz aydın.

10 Mart 2012 Cumartesi

İyi Günler Adına

Küçükken en büyük hayalin ne diye sorsalar, Kevin'la evlenmek derdim. Neticede, Sindy'de olan o uzun sarı saçlar ve mavi gözler bende yoktu. Her ne kadar evcilik oynarken, Sindy ve Kevin'ı ıssız adaya düşürüp, önce birbirlerinden nefret etmelerini sağlayıp, sonra evlendirsem de, hep kendimi bir Sindy'nin yerine koyardım. Issız ada, nereden bilinçaltıma girdi bilemicem ama Türkan Şoray'lı Ediz Hun'lu filmlerin üzerimdeki etkisini yadsıyamam.

Sindy ve Barbie arasındaki fark nedir ne değildir hala bilmem ama birisi bana Sindy mi Barbie mi diye sorsa hep Sindy'i seçerdim. Belki dilime dolanan isminden belki de daha kolay söylenmesinden öte, Sindy daha bir cazip gelirdi. Orosbu Barbie yerine Orosbu Sindy demek daha mı kolay olurdu, hiç düşünmedim. Neticede, o vakitler orosbunun öcü olduğunu sanacak kadar masumdum. Şu an masum muyum diye düşününce ara ara duruyorum. Birşeyleri bilmek yaşamak anlamına gelmez bilirim de yaşamayınca masum mu kalınır bunu bilemem işte.

Her sene dönemin sonlanmasını, okulun tatile girmesini isterdim. Bunun sebebi, uyku ya da bol oyun değildi, bunu herkes bilir. Babamın anneme kıza hediye al diye verdiği paranın benim için anlamı sonsuzdu, gerçi annem bazı zamanlar, eşim iş çıkışı uğrayacak Tahsin abi der, bana istediğim her oyuncağı almam için gülümserdi. Sahi o zamanlar annem ne çok gülümserdi. Şuan yüzündeki gülümsemeler olabildiğince, sönük. Öyle o bebekli yıllardaki gibi, gözlerinin içi gülmedi annemin. Gerçi hangimizin gülebildi ki?

Babam, gerek esnaf gerekse resmi kurumlarca bilinen, saygınlığı sonsuz bir adamdı. Hoş, hala öyle ama eskisi kadar vasfı kalmadı. Yıllarca kendi şehrinden uzak kalması ve yaşattıkları insanların zihninde hoş anılar bırakmadı belli ki. Ama babam yine de, yine de saygın bir adamdır.

İşte, her karne günü annem karne almama tanık olurdu, gelir, elindeki fotoğraf makinesiyle beni, arkadaşlarımı, öğretmenimi saniye saniye çekerdi. Bu yüzden o yıllara dair o kadar çok fotoğrafım var ki. Belki de bu yüzden, fotoğraf çekilmeyi sevmem. Yüzümdeki gülümsemeler hep yapmacık gelir, belki de ondan. Sonra, şaşırmış gibi, bakalım karnemize der ve aaaa hepsi 5, afferin kızıma diye f harfi üstünde vurgusunu yapardı. Annemin o yarı şiveli konuşmasına gülüp kızarırdım. O zaman, biri adımı zikretse mim duracak kadar utangaçtım.

Sonra, elimden tutar, ilkokulun karşısındaki o şehrin en ünlü oyuncakçısına götürüp hadi seç derdi. Bir baban için, bir de benim için. O günün bana özel olmasından ötürü, kardeşime alınmayan oyuncakları da alırdım, O da sevinsin isterdim. Değişmez gerçeğim, Sindy'lerimdi. Her birisi farklı, farklı ayakkabıları, tokalarıyla Sindy'lerim. Bacakları katlanabiliyorsa ve etse bacakları kaliteliydi. Ucuz da değildi. Ama alınırdı işte. Zaman içinde, bebeklerin dükkan içinde çeşitleri azalıp eşyaları gelmişti. Oturma odası, yatak odası, salon takımı ve dahası. Annem onları almayalım demişti, gereksiz diye. Kime göre gereksiz?

Derken, bir akşam babam elinde kocaman bir kutuyla geldi. İçinde Sindy evi var dedi. Delirdim. Yatak odası, salon takımı ve dahası. Cidden dahası. Kaç saat uğraştık bilmem ama başardık. Öyle güzel yaptık ki. Artık Kevin'lı hayallerimin bir de evi vardı. Zaman içinde, eskiden annemin en yakın dostu olan, ama babam bizi terkettikten sonra, annemle konuşmaya tenezzül etmeyen annemin arkadaşı da bana Sindy Arabası hediye etti. Pembe, üstü açık, ışıkları yanan, kapıları açılan. İçine bebekleri oturtabileceğim...Beverly Hills'vari bir araba. Pek hoştu.

Günler, geceler boyunca, uyumadan yarı karanlık odamda o eve baktığımı hatırlarım. Zaman içinde, evin eski süksesi kaybolmasa da, evdeki huzursuzluklar tavan yapınca, o evi kaldırmam gerektiğine inandım. O ev ile, Kevin ile kurduğum hayaller yüzünden kendi evimde sorunlar var sandım. Çocukluk işte. Sonrasında, evi nasıl kurduysak, öyle de yıktık zaten.

Zaman geçti, günler geçti, derken çekirdek ailemizden -1 babam haricinde ev değiştirmemiz gerekti, koliler koliler açıldı, içine ne var ne yoksa kondu, kaldırıldı. Sadece ev kaldırılmadı. O öyle kaldı. Nereye gitti, kim kaldırdı bilmem ama kayboldu. Ama Sindy'lerime birşey olmadı. Onları, annemin bizi koruduğu gibi korudum, sakladım. Neticede, benim çocukluğumdu.

Dedim ya, hala Sindy'lerim durur. Diğer taş bebeklerim gibi. Kırık bacaklı bir masasıyla salon takımı da durur, is çekmiş yastık kılıflarıyla yatak odası da durur. Sayısının 18 olduğunu düşündüğüm Sindy'lerim de, hayatımın erkeği dediğim Kevin de durur ama ev durmaz.

Ara sıra çıkarıp bebeklerimi severim, taş bebeklerimi de. Onları sevdikçe, karne günlerimi, karne gün'lü günlerimi hatırlarım. Taş bebeklerime baktıkça da o taş bebeklerinin hediye edildiği, doğum günlerimi, ananemin askeri hakim komşusu Hasan amcayı, ananemi, ananemin annesini, beraber diktiğimiz o elbiseleri, dedemin aldığı o tahta beşiği ve dahasını hatırlarım. Dedim ya, saklarım. Gözüm gibi saklarım.

Masumiyetimi korumak için, masum kalmak için saklarım

8 Mart 2012 Perşembe

Thank Goodness, I'm A Woman

Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü.

Buna istinaden şeyler yazmayacağım, neticede benden daha anlamlı sözler söyleyen, bugüne yönelik sayısız etkinlikler ve dahası yapıldı. Birçok hiper, ziper, süper marketten yerel marketlere, holdinglerden, e-sanal outlet mağazalarına kadar herkes bugüne dair indirim, çekiliş ve dahasıyla bugünü kutladı, bugünün anlam ve önemine dair her cümleyi zikretti. Bu yüzden bu konuya dair birşeyler yazmak istemiyorum. Zaten tivitır da birçok zıvıt attım, gerekli cümleleri rizıvıt yaptım. Ben bugüne dair sadece gözlemlediklerimi yazacağım, öyle şaşalı nioahaha Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, bugün bizim günümüz nioahaha diye iletiler yazıp ya da bugüne dair politik naralar da atmayacağım.

Doktora gitmenin verdiği stresi unutturacak anlar yaşatarak, bana bugünüme Şükrettiren'e okkalı bir teşekkürle,

* Bugün hayatımda ilk kez genç kızın, battaniye altındaki cesetlerini gördüm. Elinden savrulmuş lise kitaplarını, su şişelerini ve belki de özenerek aldığı converselerin kan içinde olduğunu gördüm. Bugün hayatımda ilk kez yaya geçidinde canlarını kaybeden o 2 geç kızın arkasından, akılları havadaydı diye kesin sonuca ulaşan bir dolmuş erkeğin aslında erkek değil de
it olduğunu gördüm. Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü...

*
Bugün hayatımda bilmem kaçıncı kez, Allah'ın sopası yokmuş, büyük konuşmayacaksın dedim.Bunu bin kez daha derim eminim ama bugün ben, düzgün yolda yamuk gitmesini göz giden, aklı havadaydı diye ölünün arkasından konuşan o şoförün, bir bayanın arabasına çarptıktan sonra, lan avrat günü bugün bi de al başına belayı karıya bak sıçtık demesine destek çıkan bir dolmuş dolusu yaşı 18 olmamış, bıyığı terlememiş ergen erkekleri ilk kez gördüm.Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü...

*
Bugün hayatımda bilmem kaçıncı kez, arabasına çarpılan ablanın sinirlenmesini sırıtarak izleyen erkek polisler gördüm. Hanımefendi uzatmayalım sözleriyle orta yollu tatlıya bağlaması çeken erkekleri izleyen nice kıroish erkek gördüm. Ablanın eşi gelince, ablanın söylediklerinin aynısını söyleyen eşinin kaile alınmasını, ablanın ise sikine takılmamasını bilmem kaçıncı kez gördüm. Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü...

*
Bugün hayatımda bilmem kaçıncı kez, hastanede, sadece üstü başı biraz daha dağınık ve yaşı biraz daha geçkin diye hasta teyzelerin hor görüldüğünü, kendi hem cinsi olan benokudumokudumbenlanbenhemşireyimbendendahaüstünkimseyokküçükdağlarıbenyarattım diyen hemşirelerin o seviyesiz tavırlarına baktım ve dedim ya Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü...

*
Bugün hayatımda bilmem kaçıncı kez, otobüste, trende, dolmuşta erkeklerin paçasını ayırarak, ayakta durmakta zorlanan bayanları kestiğini, onlara verilen yerlere bile müzik durunca sandalyeye oturma oyunu oynamaya meraklı erkekleri(!) hayretler içinde gördüm, izledim, içimden küfrettim. Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü...

*
Bugün hayatımda kaçıncı kez, büyük AVM'lerin hediye dağıtma etkinliklerinde, fordcuların iş başında olduğunu gördüm de FORDCU:ALERT dedim. Onları güvenlik görevlisi beylere şikayet ettiğim için, yine bugün kaçıncı kez kendimden utandım, şikayet ettiğim için pişman oldum. Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü...

Ve bugün kaçıncı kez, beni erkeklere muhtaç etmemek için okutup büyüten, ömrü uzun olasıca anneme dua ettim.

Ne diyeyim işte, Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü...

6 Mart 2012 Salı

Penisi Yok Diye Kızları Hafife Almayın, Öyle Bir Sikerler Ki Erkekliğinizden Utanırsınız

Valla bu devirde kimseye yaranamazsın, bunu zaten biliyorum da bu zamanda iyilik yapmamak da gerekiyormuş, bir kez daha sindire sindire anladım. Hayır, insanlık adına iyilik yapalım, hani bugün ona, yarın bana destek çıkalım 3 günlük dünyada derdim de derdim de resmen, yok töbe billah. Bir daha başkasını düşüneni siksinler e mi! Ciddiyim.

Bi de bana sonra neden bu kadar çok kedi köpek seviyorsun diye sorarlar, hatta elimde kedi maması sokaklarda gezerken, kınayanlar da olmuştur, kalıbımı basarım. Ama yok arkadaş bir daha iyilik yaparsam valla billa siksinler.

Şimdiye kadar yediğim kazıklar yetmediği için ben hala pembe gözlüklü Pollyanna gibi, o gıcık olduğum Ayşecik gibi, hayat sevince güzel naraları ile insanlara destek olmaya, yettiğince elimin uzunluğuyla kapılar açmaya çalışıyordum da yok.

Bundan birkaç ay evvelinde bir arkadaşımın bir bankada çalışan İK müdürü kardeşi, bankaya eleman alınacağını ve kendisinin de bu konuda kolunun uzun olduğunu, dahası başvuru yapılmaksızın el altından eleman alınacağını çıtlatmıştı bana, hatta gel bizimle çalış demişti bankadan uzak, şimdiye dek sadece güvenlikle haşır neşir olmuş bünyeme. Neyse, ben de öncelik verdiğim bu bölüme dair mezuniyetleri olan arkadaşlarımı aramıştım da biri burnunu bükmüş, diğeri ise telefonumu açma zahmetinde bulunmamıştı. Oysa işsizlikten kanına kıran girmiş bu arkadaşlarıma destek olsun diye ben defalarca ve belki de yüzsüzlüğe vurarak aramış da aramıştım. Derken, geçenlerde o arkadaşlardan biriyle görüştüm, konu nasıl olduysa oraya geldi, işte o an dumur oldum resmen. Diğer zatını sktiğim, benim neden onu aradığımı, böyle kendimi iş ve işçi kurumu vazifesini üstlenmemdeki mananın ne olduğunu anlamadığını, kendi işime bakmam gerektiğini, herkese yardımcı olmak gibi bir zorunluluğum olmadığını ve ısrarla telefonu açmıyorsa demek ki bir anlamı olduğunu falan filan söylemiş de söylemiş. Böyle resmen eşekten düşmüş gibi oldum. Hani benim amacım neydi, ne oldu diye kendime küfür ederken, Sevdiceğim'in sözleri kulağıma ilişti. Ah ne de haklıymış o kimseye yardım etmek istememekle!!!

Oysa benim amacım, zamanında iş muhabbeti yüzünden çektiklerimi, başkasının çekmemesiydi. Ama yok kardeşim, anladım ki devir, bana ne devri olmuş. Gerisini skecekmişin. Oysa neredeyse can ciğer kuzu sarması olduğumuz günleri düşündüm de vay arkadaş, artık kahvenin de hatrı kalmamış dedim. Zaten boşuna dememişler, iyilik yap denize at, kulu bilmezse Haluk bilir diye. Ne de doğru.

Bi de hep ben kötü olurum, çevremde sadece dost diye sarıldığım 1 kişi vardır ki sorsalar bana ben de neden 1 kişi olduğunu anlatsam, bana hak verirler de uzaktan bakınca millet sanar ki hatun şımarık, hatun kendini beğenmiş, hatun sert, hatun şu bu derler; hatun ne şu ne de bu, bildiğiniz kendi halinde işinde gücünde evinde yuvasında birisi de millete yardımcı olabilmek adına uğraşırken hep rambaya çattı. Kendimi savunacak da değilim. Ama cidden hani ben kötü biri değilim. Ama nedense ben kötü olurum,cenabetlik bende heralde.

Adam gibi bölüm okumuşken, milletin ayak işini yapsın, bana ne!
Zaten ben de suç, bana ne lan diyecektim, okumuş adam deyip adam bellemeyecektim, sürünsün, it köpek gibi muamele görsün, omuz olacağına kol olsun diyecektim,ayak işlerine baksın hahahaha deyip adam muamelesi yapmayacaktım!

Ne diyeyim hocum, herkesin hakkında hayırlısı olsun. Yine de iyi olsun, başarılı olsun ama şu an çalıştığı yerde, sürünsün.

5 Mart 2012 Pazartesi

Mır Mır Mır : Kedi Gibi

Ah yeni nesil!
Canı çıksın yeni neslin inşallah!
Hı?

Evimdeyim, bir süreliğine canlarımın yanına geldim, her ne kadar canımın yarısı İstanbul'da kalsa da.An itibariyle oğluşum dibimde,resmen totomun dibinde,yamacında oturuyor,yayılmış kemiğini yiyor.Oy nassııııı da nassıııı da özlemişim!Kurban olayım. Burda hava nasıl, e güzel ama soğuk.Bi ara güneşliydi, hatta tişöört üstü hırka ile bööle salım salım salındım bi boy. Ama biraz soğuk,biraz bozdu ama e güzel yine de.Güzel lan evimi özlemişim, tuvaletini falan, hani tuvaletimde sıçmayı.

Yolculuğum dün akşam başladı. Bu memleketin* nezih bir otobüs firmasıyla yola çıktım. Uzun süredir ilk kez evet altını çizelim uzun süredir ilk kez bu otobüs firmasıyla bir uçak rahatlığında yolculuk yaptım, abi Android pc'leri koymuşlar, bildiğin feys tivit falan, abi süper ya. Koltuklar falan da bir geniş,anam bildiğin uçak gibi.Yeme içme servisi falan da gayet hoş, bu kısmıyla pek ilgilenmesem de abi uzun süredir bööle havuçlu kek yememiştim. Taam, bu kadar reklamı geçelim, derken yolculuğumuz başladı. Yanıma düşen teyzem, ah yaşasa belki de rahmetli anneannemin yaşında olacaktı, bööle tatlı mı tatlı haminne diyeceğim bir bayandı. Kendisi zamanın, en kaliteli öğretmen okullarından mezun olan, Köy Enstitülü emekli bir öğretmendi. Yol boyunca yarı uyanık,yarı sohbetli anlar yaşadık.Güzeldi, bu yüzden harbi harbi bu yolculuktan memnun kaldım.

Derken,

Yolculuk bitti, otobüsten iner inmez bacaklarımdan yukarı tırmanan bir minikle karşılaştım. Yedim onu.:***: Sonrasında, annişkoyla kahvaltı, kardişle telefonlaşma falan derken, güne sağlam başladık. Hala uyumadım, o ayrı ama sıkıntı yok.Evimi özlemişim.Valla hocam, diğer evim, dikkat edelim evim diyorum, benim ev kadar rahatım ama hanisi annemin kokusu, oğluşumun kuyruğu falan.

Sonra,

Bankaya gittim, çek senet mafya işleri için:x Şaka. İşte ufak tefek ekonomik işler için gittik. Orada sırada beklerken, millete kulak verdim. Yanımda ağzını ahanda bu kadar _000000000_ açan bir hatunla kollarını altından kaldıramayan bir teyzenin konuşmasına tanık olmak zorunda kaldım, harbi bu sefer kulak kesilmedim, bildiğiniz o lanet sakız çiğnemesiyle, o teyzenin genizden gelen sesinş duydum.Duymaz olaydım.Durum şudur:

Bankada bir hatun var, sanırım diğer veznedarlardan daha farklı bir düzeyde, hani bu camlı yerlerde duran, bireysel zımbırtılarıyla uğraşan ablalardan. Şimdi bu abla, kevaşe mi bilmem ama biraz yollu olduğu belli. Burnu estetik, sonra işte görgüsüzlük var biraz, hani bilmem birşeyin birşeyi beyaz giyer kış günü derler ya, bu ablamda minik güneşe aldanıp götü başı açmış, gerçi diğer çalışanlarda 3x platform ayakkabı giymiş de, neyse ne diyordum işte, o ablamız bööle götü başı açık giyinmiş, giyinebilir. Kim karışır, hani yolluysa da kime ne, kime giren çıkan var, tabi ben yerden yere vururum, o da ayrı. Ama başkasına dedirtmem, ne diyordum, işte derken, bu sakız abla ve altınlı teyze, başladılar atmaya.

Allah ıslah etsin'li cümlelerle başlayıp Allah ıslah etsin'lerle bitirdiler. Neymiş efenim, bu şehrin ahlakı bööle götü başı açıklar yüzünden bozulmuş, neymiş biz bile bakarsak erkekler neler yaparmış, neymiş apartman gezmelerinde, akşamları beylere giyinilirmiş de bööle giyilmezmiş dışarıda, sonracığıma bööle giyinip ayyyolll ben de var, sen de yoook demeye çalışıyorlarmış da dıtıdırdıtırıdır falan yani. Şimdi, n'alaka. Ayrıca, sakızlı ablam da altınlı teyzem de kusura bakmasın ama sizde de yok. Yani, ablamın dudakları botoks, doldurma ne skimse olursa olsun yani taş cidden. Hani en azından at gibi,hani semeri vur dıkıdıkıdık hesabı yani. Ne diyodum işte, plajda giyinir gibi dışarıda giyiniyorlarmış da aaa erkekler napsınmış.

Valla bu zihniyetle giderseniz, erkekler size her ski yapar zaten, gider üstünüze kuma da alır, sizi aldatır, sonra tiril tiril eve de gelir. Hani sonrasında, sizi döver de söver de sonrasında sizi aldatıp gelir, ama napiiiiiimmmm açmış der ve siz de aaaa haklısın kocacıııım kocaaam da dersiniz.Nah dersiniz. Ulan siz nasıl olur da erkeklere bööle, bu sözlerle meydanı boş bırakırsınız?Ah ah karı milleti işte. Karı milleeeti.

Birileri bana erkeksin lan,adam ol diye mesajlar atmış da, neden? Hatunlar hatunları her daim yerin dibine sokar, kıskanır, sıkıntı yok da ben 2 küfür edince mi sıkıntı olur? Hem ayrıca küfretmek ve dahası erkeklere mahsus eylemler midir? Hı anan zaaaaa xdxd

Nerde kalmıştık hocam? Hı, işte No:63'ten No: 77'e kadar bilmukabele bu muhabbeti çektim, tabisi bu muhabbet yarı şive yarı da kahkaha ile bölündü. Sakız çiğneme şiddeti Rihter ölçüsüne göre 7.9 şiddetine kadar yükseldi de bu mevzu kapanmadı. Hayır, bu kadar namuslu olan ablamız nedense yolda,sokakta,caddede,bankada,tuvalette ve halka açık alanlarda bu kadar çok ağız açık sakız çiğnenmemesi gerektiğini de bileydi, iyiydi.

Bir hışımla geldim geçtim peh peh diyerek bankadan ayrıldım, ardından başka bir bankaya geçtim. Sıfır ingilizce bol yabancı - foreyn diye telaffuz edilmiyi, forın diye telaffuz edilen- şahısların mevcut olduğu bir bankada 0 İngilizceyle, cebelleşen veznedarlarla karşılaştım da içimden bir ton küfür savurdum. Zamanında beni işsiz bırakan ellerin, beni bankacılık oynamaya layık görmediğini hatırladıkça bir kez daha küfrettim. Allah'tan veznedar beyfendi bir abimizdi de İngilizce bilmemesini göz ardı ettim.

Eve gelmem biraz uzun zaman aldı neticesinde, eve gelir gelmez, buz gibi sahilde çiş için yürüyüş yaptık. Sahilin her bir zerresine hücresindeki son çiş tanesini bıraktıktan sonra, oğluş ve ben eve döndük. İşte, sonra post'a koyuldum, posta koydum.

Lan şaka maka, cidden özledim evimi.

Ama var ya, Telekinesis'imi <3 çok özledim.
Maşallah.

İyi, neyse ben gideyim yemek falan. Malum aile saadeti.
Öpüyorum bi de xoxox.

1 Mart 2012 Perşembe

Küfretmek Ahlaksızlıksa Ahlaksızım

Bu post'u yazarken, yine bir posta sokup çıkaracağım. Kimse alınmasın, darılmasın.
Binlerce kez kendimi anlatmaya çalışsam da alttan alıp sade sade kibarlık yapmaya çalışsam da olmadı. İnsanoğlu işte, tatlı konuşsak da durduk insanlıktan öte,belki de insanlıktan bir haber kendi bildiğini öttürüyor. Öttürsün bakalım biraz da biz öttürelim:

Kimim,neyim,adım ne,soyadım ne vs vs.bu tip sorulara sonsuz kez yanıt istendi ve yarı şaka yarı ciddi çoğu kez ironiyle satirik yazılarda kime ne dedim, asl pls diyenlere posta koydum, şakıdım güldüm geçtim. Türlü türlü ana avrat küfreden meyiller aldım, mesajlar okudum, iletileri aldım, sildim, güldüm de ah be birader dedim, beni tanısan var ya amuda kalkıp günah çıkarırsın dedim de töbe ya töbe ha dedim.

Ama bugün yetti.

Anası atası belli olmayan, adını sanını yazmaya cesaret etmeyen, daha sex kelimesini yazmaktan aciz, sexe diye yorum yapan, bazı adsız'lar, bazı mahlukatlar ulu orta malak malak yorumlar yazmış da durmuş, hayrola? Yaranız mı var? Yazmaya olan yeteneksizliğinizle, ahlak bozukluğunuz birleşip ortaya çıkan yorumlar mı sizin yaranız? Sktirin gidin.

Ağzım bozuk, ağzım yayvan, ağzım açık diye ahlaksız mı olduk? Anamız atamız babamız mı yok oldu, hayır sizin olmayan ananız atanız gibi bizim anamızın adı mı kayboldu. Sktirin gidin. Acizliklerinizi kapatmak adına birilerine çamur atmanın, birilerinin yazdıklarını götünden anlamak mıdır ahlaklı olmak? Ya da ahlak öyle 2 kelime küfür edince mi kaybolurmuş? Kaybolacaksa 2 küfür bu nasıl da ahlakmış, o zaman sikerun.

Hayır, madem ahlak bekçisi, din elçisi kesildiniz başıma, madem o kadar namuslusunuz ve madem ben ahlaksızım,madem ben ööle bööle yorumlara maruz kalacak biriyim, okumayınız efenim, sizi zorlayan mı var? Hayır, zorluyorsa biri lütfen götünüzden çıkarın o dildoyu. Birşeyleri yazmak'la birşeyleri yapmak arasındaki farkı ben burada bas bas bağırıp illa da tek tek tane tane yazmak mı zorundayım? Hayır, zorundaysam yazayım: Aramızdaki fark, orosbu çocuğu olmak'la ağzı bozuk olmak arasındaki fark. Açık ve net.

Dedim ya birşeyleri bilmekle birşeyler yapmak arasında dağlar kadar fark var. Herkes tecavüzün ne olduğunu bilir ama kimse tecavüz etmez. Bakınız: Açık açık yazıyorum! Birşeyleri yazmak, o şeyleri yaşamak anlamına gelmez. Açık ve net. Daha da uğraşmayınız.

Hayır, uğraşacaksanız, ben de sizi uğraştırayım. Bundan gari, Adsız mikropları tek tek alıp adsız olarak götüne başına sokacağım. Ulan derdiniz beni bu kadar germek, sinirlendirmek ise, bravo başardınız. Amacınıza ulaştınız, şimdi penis boyunuz 31+ olmuştur, kendinizi daha da rahat sikebilirsiniz.

Sikmek deyince, içimden ettiğim küfürlerin noktasıdır kendisi.

Amacınız nedir hocular? Amacınız durduk yere insanı yazmaktan soğutmak, soğuturken insanlıktan, insanlardan mı uzaklaştırmak. Sktiğimin dünyasında zaten 2 kelam edecek insan azken, sanal alemde var olan dostluklardan şüphe mi duyduracaksınız?

Hı, bu arada, dediğim gibi madem bu kadar namuslusunuz, 2 sik am göt meme lafıyla edebiniz bozuklacak, sessizce blogumdan çıkıp cookies'leri silip beni hayatınızdan çıkarınız. Zor olmasa gerek. History: Clean up yaptığınız anda, aramızdaki bütün bağlar kopacak ve siz yine o namuslu, haysiyetli yaşantınıza döneceksiniz.

İşin özü, bu kadar: Uzatmadan kaybolunuz.

Ahlakı bozuk, niyeti bozuk ama ağzı düzgün olan kendinizi rahat rahat skiniz.