19 Şubat 2013 Salı

Çekiliş: Makyaj Kelebeği


Her ne kadar böyle ciciş çekilişlere pek katılmasam da bunu pek bir beğendim, benim olur mu bilmem ama hanisi fena hoşuma gitti, renkler falan. Aaa siz de katılmak isterseniz, Makyaj Kelebeği 'ne bir uğrayın derim. Öperim beybiler.

13 Şubat 2013 Çarşamba

Düğünler Kadınların Birbirini Kıskanıp Tırnaklarını Sakladıkları, Zehirlerini Saçtıkları En Güzel Yerdir


Küçükken düğünlere gitmeye bayılırdım. Her düğüne giderken süs püs olduğumdan mı yoksa ailecek yapılan nadir etkinliklerden midir bilemem. Belki de her düğün,nişan,sünnet muhabbetine yeni ayakkabılar, kıyafetler alındığından mıdır? Aslına bakarsanız, şu an düşününce o günlerdeki en önemli şeyin heyecan olduğunu yavaş yavaş kanıksıyorum. Lakin o vakitler benim için çalgılı çengili merasimlere katılmak her şeyden daha bir önemliydi. Hoş, benim merasimlere katılmam pek bir anlam ifade eder miydi, sanmam ama çocuk aklı işte, pek sevinirdim.

Hatırlıyorum da şimdi, dayım evlendiğinde ilkokul 3'e başlamıştım. Nisan ayından olduğundan belli, resmi törene katılamamıştım. Malumane biz başka şehirde ananemler ise Ankara'daydı. Maaile herkes Ankara'ya gitmiş, beni hiç de sevmediğim halama bırakmışlardı, okulumdan uzak kalmayayım diye. Okul kimin umurundaydı ama işte annemin inadı, onlarla gidememiştim.

Halamda kaldığım o birkaç gün sanırım hayatımın en boktan, en aciz günleridir. Hala halamın elime kocaman bıçağı tutuşturup ZORLA sarmayı minik parçalara ayırarak yedirdiğini unutmam. Kendisi Buckingham Sarayı'nda büyümüş, efenim sanki dadılarla büyümüş gibi beni kuzenlerimin ve enişte beyin yanında küçük düşürmesi ise cabası. Neticede, terzi kızıydı halam. Biz gibi insan. İnsanlığından şüphe duymuyordum o günlerde ya, çocukluk. Derken, işkence bitmiş ve babam gelmişti.

Hiç unutmam, sınıfın kapısını çalmış, ilk aşkım saydığım öğretmenimden izin almıştı. Ah ne heyecanlanmıştım!

Sonrasında, ilk otobüsle Ankara'ya yola koyulmuştuk. Otobüsümüzün yolda kalması, başka bir otobüsü beklememiz, Ankara'ya 8 saatte gitmemiz bile heyecanımı bastırmamıştı. Neticede, dayım evleniyordu. O zamanlar, dayı demek çok farklıydı, candı, kandı! Herşeydi. Dayı deyince, bu yazımda kendisinden bahsetmiştim, dayım işte, evlilik öncesi ve sonrası dayım. Beni omzunda büyüten, babam bizi terkettikten sonra ise bana piç diyen dayım.Mevzuyu uzatmadan, dayım evlenecekti, ulan sanki ben evleniyordum.

Ananemlere varır varmaz, ilk sarıldığım kardeşimdi, sonra pamuk ananem- Nur içinde uyu! - Ve bittabi sonrası herkes. Ulan dayım evleniyordu! Çok heyecanlıydım!

Ertesi gün, alışverişe çıkacağımız için o kadar heyecan yapmıştım ki, bütün gece annemi uyutmamıştım, ne giyecektim, ayakkabım nasıl olacaktı, peki ya saçım? Hatırlıyorum, saçlarım o senenin modası küttü. böyle öne doğru uzayan ama arkası biraz kabarık gibi. Fotoğraflara bakınca,pek de yakışmış doğrusu.

Ertesi gün olmuş, hep beraber Kızılay'a inmiştik. Annem, kardeşim, rahmetli kuzenim, onun oğlu.

Önce adettendir, iner inmez otobüsten mis simiti yemiştik. Hatta sonrasında, biraz da yolluk almıştık.
Ve sonrasında, alışveriş. Çok güzel olmalıydım, dayım evleniyordu. En güzel ben olmalıydım, mal kuzenimden güzel olmalıydım.

Annemin amcası, ki şimdi kendisine Yaradan yardım etsin, çok hasta, bana ciciler hediye etmişti, parlak, simli ayakkabılar. Ve hayatımın elbisesi. Ankaralılar bilir, bir dönem Ankara'nın en taş mağazası. Libas Bebe'den kabarık, tüllü, renk renk elbise almıştık. Kardeşime de benzer şeyler almıştık, küsmemeliydi.

Ulan dayım evleniyordu.

Kına gecesi için hazırlık vaktiydi.

Evde kaç kişi vardı bilmiyorum ama sayarsak; ah çoğu Rahmetli oldu! Allah'ım!

Ananem, dayım, annem,babam, kardeşim,annemin yengesi,teyzesi,amcaları,ben,benle yaşıt kuzenim,diğer yengesi,dayısı,büyük kuzen abilerim,ananemin halası,gelinleri,torunları...

Ailem. En azından 30 kişi. Olsun, düğün vardı, kalabalık olurdu, onca ev vardı, herkes orda olmalıydı.
Akşam salona örtüler serildi, kuruyemişler poşetlendi, içine maddi değeri olmayan bilinmez ülkelerin paraları kondu. Esprisi olsun diye. Bozuk paralar tüle bağlandı.

Hazırlık tamamlandı, hem gülündü hem eğlendi.

Kına, nikah, düğün derken...

Dayım evlendi.

Çok mutluydum, düğün harikaydı, yemekler, para kapmalar, göbek atmalar. Ve ben ayrıca çok güzeldim. Harikaydı her şey.

Evlendi ve her şey değişti.

Ertesi sene babam evi terkedince, dayım ve her şey değişti. Dayım, can dayım gitti. Yerine, aksi, lanet bir adam geldi. Ve düğün son gündü.

O günden sonra, düğünlerden nefret ettim. Düğünler bana yapay, saçma ve ara bozucu geldi. Elimden geldiğince gitmedim hiç bir düğüne. Kendim için bile düğün istemiyorum bundan ötürü.

Ancak;

Geçenlerde bir düğüne, zoraki.Emri vaki üstüne, iş çıkışı. Üstümde hiç de düğüne uygun olmayan kıyafetler, zaten pek de anlamış değilim neden düğünlere öyle pek şaşalı normalde giymeyeceğimiz kıyafetleri giyerek gittiğimizi. Her neyse işte, gidiverdik pıt diye düğüne. Sırf gönül koymasın diye kayınbaba gidiverdik.

Mahalle arasında pek tıkış tıkış bir düğün salonuydu gittiğimiz yer. Küçücük masalara sıkış tıkış insanlar oturmuş, pistte davul zurna yan yana binlerce kişi. Halay ortamı. Pek tarzım olmasa da insanların neşeli anını paylaşmak adına izledim sesim çıkmadan. Sonrasında, insanların yüzlerini izlemeye başladım. Herkesin yüzünde zorundalığın vermiş olduğu bıkkınlık, kimisinde aman pasta gelse de yesek ifadesi ve çoğunda olmazsa olmaz, dedikodu yapayım, fesatlığın dibine vurayım durumu.

Zaten düğünleri sevmemek için 3 neden say deseler, en başta insanların düğüne mi yoksa dedikoduya mı geldiğini anlamıyorum, amına koduğumun akrabaları diyebilirim.

Düğün ortamı boktan, dağıtılan birer bardak kolalar boktan, tabaklara konulan hanımeller kurabiyesi de herşeyden boktandı. Neticede düğün benim olmadığından, kıskançlık sanmasınlar diye, sustum. Kibarlıktan gelin damada gidip de selam verelim, tokalaşalım dedik. Demez olaydık, üzerine geçirdiği, perdeden bozma gelinlik ve suratındaki pembe mavi makyajla suratsız geline hayırlı olsun demek zorunda kaldık. Nezaketen elini bile uzatmamakla birlikte yanındaki fıstık çocuğu da hak etmedi bence.

Tabi insanlara karşı ön yargılı olmamak gerek bilirim de yok böylesi. En azından bir gülümse bir bak. Yok.

Düğün boktandı, belki de kız ona içerlemişti. Belki de kaynanasıyla sıkıntı vardı ama ulan düğün onundu. Biraz gülümsemek gerekti.

Sonra geline baktım damada. Sonrasında mahalle arasında tepişen insanlara. Ve bir kez daha nefret ettim düğünlerden. Zamanında düğünlere gitmeme sebebimi benim değil ya baaaane hacı bahanesiyle savsam da başımdan artık yaş kemale erdi, olmuyor hacı.

Ama geçen düğünden sonra, bakınca; yok, düğünler bana göre değil, pek de tarzım değil, bahanesiyle...

Bana sorsanız, nedir hayalin diye, hayattan pek bir beklentim kalmadı ama yine de hayalimin düğünü, olacaksa dibe vuralım olmayacaksa olmasın. 

Yoksa ha nikah ha düğün, hepsinde bol dedikodu bol yalan.

Şu zamanda insanların mutluluğunu paylaşacak nadir insan kalmışken, dedim ya ha nikah ha düğün.

11 Şubat 2013 Pazartesi

Senin Sesin, Senin Hediyen!


Sevdiğinize mesajınızı kendi sesinizle yollayabilseniz güzel olmaz mıydı?

SesiniVer.com bize bu fırsatı sunuyor!

Sitedeki birbirinden güzel kartlardan birini seçtikten sonra isterseniz yazı yazabiliyorsunuz. Ama en önemlisi yazı yazmasanız bile karta sesinizi ekleyebilirsiniz. Nasıl mı? Tabii ki QR Code teknolojisiyle.

İki seçeneğiniz var, dilerseniz site üzerinden canlı canlı kaydedebilir, isterseniz önceden kaydettiğiniz sesinizi ekleyebilirsiniz. Bu arada sadece sizin sesiniz olması gerekmez, 2mb’ı geçmeyecek büyüklükteki herhangi bir ses dosyasını yollamanız mümkün. Eşinize yolladığınız kartta ilk dans müziğinizin olması hoş olmaz mıydı?

Sesli kartın çok uygun fiyatlarla iki çeşidi var. Biri bildiğimiz kartpostal, diğeri de e-kart. E-kartı seçerseniz, kartınız e-posta olarak hem size hem de e-posta adresini verdiğiniz kişiye gönderiliyor. Üstelik anında! Kartpostalı ise iki gün içerisinde hazırlayıp, teslim edebiliyorlar.

Bu arada kartı isterseniz doğrudan sevgilinize yollayabilirsiniz. Ya da önceden kendinize yollatıp hediyenizin yanına da ekleyebilirsiniz.

Ödemesi de gayet kolay! Havale ve PayPal ile ödeme yapabiliyorsunuz. Dilerseniz 5 TL fark ödeyerek kapıda nakit veya kredi kartı ile ödeme seçeneği de mevcut.

En ilginç hediye sizinki olsun istiyorsanız veya aldığınız hediye içinize sinmediyse bu kart tam size göre!

Detaylı bilgiler için aşağıdaki linkleri takip edebilirsiniz:

SesiniVer.com
https://www.facebook.com/sesiniver
https://twitter.com/sesiniver




Bir bumads advertorial içeriğidir.

1 Şubat 2013 Cuma

Nasılsa Herkesin Evladı Var - Görüp Göreceği Bu Dünyası!


Yeminlen ben bu insanları anlamıyorum, anlamak için onlar kadar şerefsiz olmak gerek sanırım.
O kadar sinirliyim o kadar gerginim ki, yetmez ya ha bire daha da geriliyorum. Ya sabır demekten bile yoruldum böyle hiiiiiiiyoooooooooooooooo deyip dalasım, ana avrat dümdüz gidesim var ya tövbe!

Zamanında bizimkiler ayrıyken, klasik toplum baskısı ya, annemgiller taraf, sözüm ona bizi düşündüğünden anlamsız bir koruma tavrına büründü. Dedim ya, klasik toplum baskısını sözüm ona elalem ağzından ay şugil teyzen bunu der,bugil amcanlar da böyle düşünür bokluğundan kendi kendilerine olmayan mahalle baskısını üzerimizde kurmaya çalıştılar. Sırf bu yüzden, canım annem bütün zorluklara göğüs gerip sıfır akrabanın olduğu bir şehirde büyüttü bizi.

Tabi annemgil tarafı bunu desteklemek,tebrik etmek ya da hiç birşey yapmayıp o sıçtığımın ağzını kapatmadı bile. Aksine bıkbık olmayan şeyleri söyledi, zaten olmayan huzurumuzu bozmaya, fitne fesat yüreklerini, girmiş de çıkmamış dertlerini bize çektirmeye çalıştı. Buna rağmen, biz saygıdan mıdır yoksa el mahkumluktan mıdır nedir bir güne bir gün ağzımızı açıp pof demedik.

Gel zaman git zaman, aile büyükleri hayatını kaybetti. En çok acısı bize işledi.

Buna rağmen, yine en gavur torun ben, en asi evlat annem oldu. Kardeşim ise cabası. Neyse dedik, herkesin evladı var dedik, Yüce Makam'a havale ettik.

Tabi bizim okullarda okumamız, mis gibi ünvanlar,rütbeler almamız da battı birilerine. Hep gizliden gizliden kinlerini kusmaya çalıştılar; çoğu zaman ağladık üzüldük de pes etmedik.

Derkeeeen;

Bugün annem aradı. Kızım feyste fotoğrafım var ya hani sizinle çekindiğimiz, onu bir kaldır dedi. Hayırdır inşallah diye sordum, sonra söylerim diye geçiştirdi. Üsteleyince söyledi:

Dayınlar, dedene gösterip "Bak senin kızına,torunlarına internette kendilerini sergiliyor" demiş. Deden de yaşlı adam ağladı, üzüldüm kızım dedi. Dedi de benim o an elim ayağım buz. Şeytanın kulağını çınlattım da Tamam anne,üzülme sen dedim. Dedeme kızamam ki o hep naifti, her daim sessiz.

Düşündüm nereden gördüler diye, hayır sanki görseler ne olur, ne tür fotoğraflar ki bunlar sergilemek sözüyle kullanılsın! Alt tarafı deniz kenarında yürüyüş yaparken, ailecek çektirdiğimiz bir fotoğraf. Ama zihniyet! Annemin fotoğrafını önce babasına, sonra dedeme gösteren 13 yaşındaki dayı oğlunun da günahı yok, bu zihniyet onun değil ki, nasıl eğersen öyle yetişir!

Dayımı arayım dedim ama unutmuştum, umreye gitti pek sevgili eşiyle!

Allah kabul etsin tabi, günahlarından arındırsın da, giderken helallik istenmez miydi bildiğim?
Gerçi helal eder miyiz o da pek ayrı. Etsek de Allah eder mi?!
Bu zihniyetle yapılan ibadet yerine geçer mi?

Ama yok ben biliyorum dertlerini, zamanında ayrıldı diye baskı yaptıklarını annemi sindiremeyince, babamla barışınca neden sindirsinler? Oysa annem susaydı, siz haklısınız deseydi, biz de onlara el pençe divan duraydık! Olurdu olurdu. Kendi yeğenine piç, ablasına sokak kızı yetiştiriyor diyen adam ibadet etmeye gitsin. Allah'ım da kabul etsin, yürekten diyorum etsin. Nasılsa herkesin evladı var, herkesin görüp göreceği bu dünyası!Diğerine gerek yok!